Dışarıdan gelen saldıralar genellikle açık ve netti. Bunları; meydan savaşları, ticari savaşlar, istihbari savaşlar ve yeni yeni adını duymaya başladığımız siber savaşlar olarak adlandırıyoruz.
Peki iç unsurlarla gerçekleştirilen saldırlar nasıl cereyan ediyordu ve bunları hangi güç merkezleri organize ediyordu? Neden bu iç unsurlar harekete geçmeden deşifre edilemiyordu?
Dışarıdan gelen saldırıların genel özelikleri bilinen belli bir güç merkezi tarafından açık bir ilan ile yapılan stratejik alt yapısı birkaç yılı geçemeyen ve günün liderinin de prestijine dönük saldırılardı. Malazgirt, Mohaç, Haçlı Seferleri, Varna savaşlarını gibi. Savaşan taraflar ve niyetler gayet açıktı.
Buna mukabil iç unsurla yapılan savaşlar çok farklı özellikler içerir. Yüzyıllarıdır bu saldırıların güç merkezi tahmin edilmekle birlikte hiçbir zaman ispatlanamamıştır. İç kaynaklı saldırılar 20 – 30 – 50 veya daha uzun süreli çalışmaların neticesinde ortaya çıkmaktadır.
Bu kadar uzun çalışma ve emek bir devlet stratejisi olamayacak kadar büyük ve önemli bir organizasyondur. Bu tip deki planlamalar devletler üstü daha kurumsal yapılar tarafından gerçekleştirilebilirdi.
Mesela Vatikan gibi…
Asıl adı Lateran olan Vatikan 1800 yıllık olduğu kabul edilen bir kurumdur. Avrupa’nın bu denli uzun süre hayatta kalmayı başarmış tek kurumdur. Avrupa’da yıkılamaz yenilmez denen onlarca güç merkezleri ve liderler türemiş lakin günü geldiğinde hepsi patır patır dökülürken Vatikan halen dim dik ayaktadır.
Konumuz 17 Aralık ile başlayan operasyonlar zinciri…
Peki bilindiği gibi 17 Aralık krizini ne tetiklemişti?
Dershane polemiği mi? Hakan Fidan’ın cemaati deşifre etmesi ve ardından tutuklatılmak istemesi mi?
Hayır…
19 Nisan 2005 tarihinde Katolik aleminde 598 yıldır rastlanmayan bir olay cereyan etti. 16. Benedikt ismini alan Joseph Ratzinger yani 265. Papa 11 Şubat 2013'te papalık görevinden ayrılacağını ilan etti.
Bu durum Katolik alemi için olağan üstü bir durumdu. Bu aynı zamanda kardinaller arasında büyük bir ayrımın ve papalık içerisindeki güç dengeleri arasındaki savaşında bir taraf lehine son bulması anlamına geliyordu.
Yeni Papa JorgeMarioBergoglio (Francis), papalık adını 13. yüzyılda Fransisken Tarikatı'nı kuran ve aziz ilan edilen AssisiliFrancis'den aldı.İlk Cizvit kökenli papaz olan Francis'in adını almasında, 16. yüzyılda Cizvit tarikatının kurucularından Francis Xavier'in de etkisi olduğu biliniyor.
Tapınak şövalyelerini duymuşusunuzdur. Haçlı Savaşları esnasında ortaya çıkan bu grup Hassan Sabbah yani Başbakanımızın geçen hafta bahsettiği Haşhaşilerle’de yakın ilişki içinde olmuştu. Kudüs’te kurdukları bu örgüt bugün Mason Locaları olarak karşımıza çıkmaktadır.
Bu masonlar bizim bildiğimiz masonlar değildir. Türkiye’deki masonlar bunların kapıkullarıdır sadece. Tapınakçılar kuruluş itibariyle Vatikan’a karşı kurulmuş bir yapıydı. Yüzyıllardır Vatikan’a karşı mücadele verdiler. Birçoklarının yakalanıp idam edilmesiylede 1534 yılında Cizvit tarikatını kurarak kamufule olmayı başardılar. Cizvit tarikatının en önemli özelliği eğitime önem vermeleri ve her yerde kolejler açmaları oldu. Masonluğunda doğuşu bu tarikat içinden cereyan eder. Dikkat edin Cizvit tarikatı Paris’te kurulduğu gibi Masonlarında büyük üstadı ve yönetim merkezi Paris’tir.
Konuya bir parça daha ekleme yapalım.
22 Temmuz2011 tarihindeNorveç'in başkenti Oslo'da 92 kişiyi katleden AndersBehringBreivik ilk açıklamasında yaptığının bir suç olmadığı ifade etmişti. Evet Anders’e göre yaptığı bir suç değildi çünkü;Bir Avrupa Bağımsızlık Bildirgesi-2083" başlıklı günlünde kendindenAdaletsever Şövalyelerin Komutanı olarak bahsediyordu. Diğer bir değişle o bir tapınak şövalyesiydi. Anders eylemi yaklaşan Türk tehlikesine dikkatleri çekmek için yaptığını ifade ediyor ve acilen önlemler alınması gerektiğine vurgu yapıyordu.
Şimdi konuyu toparlayalım…
Adını burada zikredemeyeceğim 80’li yaşlarında ülkemizin yetiştirdiği dünyanın pek çok ülkesinde önemli çalışmaları olan bir bilim adamımız ve kanaat önderimizle başa baş yaptığım görüşme yukarıda verdiğim bilgileri kısaca şöyle bir araya getiriyordu.
Norveç katliamı Cizvit Tarikatı’nın Avrupa ve Vatikan’a ciddi bir mesajıydı.
Mesaj; Türkler tarihte olduğu gibi yükselmeye başladılar önlem alın. Dikkat bu kanlı mesajı veren Cizvit tarikatı üyesiydi. “AndersBehringBreivik”
Mesaj alınmayınca onlarca nedenden biri olan Türkiye meselesi de bahane edilecek Vatikan eşi görülmemiş bir operasyona sahne oluyor. Papa değişiyor.
Vatikan’a 2013’te ilk Cizvitçi biri Papa olarak geçti. Cizvitçilerin ana görüşü acilen Türklere karşı harekete geçilmesi yönündeydi. Peki zaten belli güç merkezleri Türkiye ile uğraşmakta idi. Neydi bu Cizvitçilerin kıvranması.
Türkiye 13 yıldır prangalarından kurtulmuş zaman zaman yara alsa da dimdik ayakta durmayı başarabilmişti. Haşhaşilerle başlatılan düşmanı kendi içinden vur stratejisinin gereği yıllardır beslenen yerli unsurların artık harekete geçirilmesi gerekiyordu. 31 Mart ayaklanması, Şeyh Bedrettin ayaklanması gibi sadece Osmanlı’da 50’nin üzerinde ayaklanma gerçekleştirmişlerdi.Selçuklu’yu saymıyorum bile… Her ayaklanma, yıllar süren bir alt yapı çalışması ile devletin derinliklerine sızma ve devleti felç etme kastıyla gerçekleştirilmişti.
Maalesef 17 Aralık ile başlayan süreçte tam da böyle bir süreçti. İnsanlar sokağa dökülmemiş fakat aynı Haşhaşiler’de olduğu gibi devletin içine sızmış odakları belli noktalarda oluşturulan güç merkezlerinin yönetiminde devleti felç etmekte merkezden gelen emirler değil, paralel yapıdan gelen emirler uygulanmaktaydı.Haşhaşiler’de de aynen böyleydi. Eylemci eylemini hemen öldürüleceğini bile bile yapardı. Ne tuhaf benzerlik değil mi? Savcı ve polisler devletin tırlarına operasyonları görevlerine birkaç saat sonra son verileceğini bile bile yine de yapıyorlar. Tır meselesi gibi yüzlerce olay cereyan ediyor şuan.
Sonuç olarak şunu açıkça ifade edebiliriz ki! Vatikan merkezli güçler tarihte olduğu gibi saha da alt edemediği ve yükselişini önleyemediği Anadolu’yu yine yıllardır içten içe ilmik ilmik işlediği yerel unsurlarla vurmaya çalışmaktadır.